Hem ülkenin ilk kadın üniversite mezunuydu, hem saraylıydı, hem de edebiyatın pek çok dalında eser sahibiydi. Arapça, Farsça ve Fransızca bilir, çok iyi yazardı/konuşurdu. İlk kadın şairlerden (şairelerden) olması da başka bir ayrıcalığıydı. Çok mücadeleci, korkusuz, ekmeğini taştan çıkarır, fikri takip yapabilen kadındı. Babası Eczacı Albay Ahmet Bey’di. Dedesi, Sultan 5’inci Murat’ın özel hekimiydi. O günün Osmanlı coğrafyasında ayak basmadığı vatan toprağı kalmamıştı. Babasının görevi gereği Beyrut, Manastır, Şam ve Selanik’te bulunmuştu. İstanbul’a yerleştiklerinde yüksek tahsil yapabileceğini düşünmüştü.
Çok sayıda evlenme teklifi almıştı; hiçbirini kabul etmemişti. Evlenirse, eğitimini tamamlayamayacağının bilincindeydi. Aşırı zorlamalar karşısında intihara teşebbüs etmiş, bileklerini kesmişti, ama yaşayacak ömrü olduğundan öldürmeyen Allah öldürmemişti. Yine de ailesince küçük yaşta evlendirildi. Eşi, döneminin önemli aydınlarından Mithat Sadullah (Sander) Bey’di. Bu evlilikten ilk çocuğu, oğlu, Necdet dünyaya geldi. - de, annesinin yolundan gidecek; kurduğu Sander Yayınları ile çok sayıda nadide kitabı okuyucuya sunacaktı. Necdet Sander; Fransızca’dan yaptığı çevirilerle de ilgi toplayacaktı! -
Olağanüstü derecede güzeldi; edebiyat sohbetlerinde etrafı çevrilir, fikirleri dinlenirken yüzünden ilham alınırdı. Şükûfe Nihal Hanım dik kafalıydı; aklının yatmadığı işi yapmazdı. Bildiği yoldan dönmez, doğru saydığını söylerdi. Hattâ, Mithat Sadullah Bey ile evliyken, - mutsuzluğuna rağmen! - Cenap Şahabettin’in kardeşi, şair-ressam Osman Fahri Bey’in aşkına karşılık vermemişti. Osman Fahri Bey, Mithat Sadullah Bey’in en yakın arkadaşlarındandı. Red cevabını gururuna yediremedi; önce İstanbul’dan uzaklaştı; sonra Şükûfe Nihal’e mektuplarıyla ulaşmaya çalıştı. Aradığı ilgiyi ve sevgiyi bulamayınca tabancasını şakağına dayayıp intihara yeltendi. Dört ay bitkisel hayatta kaldı ve bakım için getirildiği İstanbul’da vefat etti. Şükûfe Nihal Hanım; Osman Fahri Bey’in intiharından çok etkilendi; psikolojisi bozuldu; içine kapandı; ama tek suçlu olarak çevresini gördü. Hattâ bir tür biyografisi sayılabilecek Yakut Kayalar adlı romanında eleştirilerini/suçlamalarını sıraladı.
Şükûfe Nihal’e âşık çok sayıda sanat ve salon adamı vardı. Gerek baba evinde, gerekse kendi evinde verdiği davetlerde edebiyat dünyasının kalburüstü isimleri yan yana gelir; günün sorunlarını ve edebiyata dair konuları konuşurlardı. Gözler, Şükûfe Nihal Hanım’da toplanırdı; şerefine yazılan şiirler okunurdu; ya da bazı hanımlar vasıtasıyla ilân-ı âşk mektupları ulaştırılırdı.
Nitekim daha sonra Türkiye Sosyalist-Komünist cenahın en önemli şairi sayılacak Nâzım Hikmet Ran da, Şükûfe Nihal Hanım’ın hayranlarından ve daha da ilerisi sevdalılarındandı. Aşkını duyurmak için kendince bir yol bile buldu. Yine bir edebiyat sohbetinde, - Toplantı Erenköy’deki halasının köşkünde yapılıyordu! - Halide Nusret Zorlutuna’ya bir pusula uzattı; Şükûfe Nihal Hanım’a vermesini rica etti. Zorlutuna yıllar sonra anılarında - Bir Devrin Romanı! - olayı doğruladı. Nazım pusulaya, ’Ben sizin için çıldırıyorum; siz bana aldırış bile etmiyorsunuz,’ diye yazmıştı. Şükûfe Nihal pusulayı dikkatle okudu, ardından gülümsedi. Kâğıdı getirene geri uzattı. ‘Evet,’ ya da ‘Hayır,’ demedi. Ama aşk teklifini kabul etmediği belliydi. Zorlutuna’nın kız kardeşi İsmet Kür’ün - ünlü romancı Pınar Kür’ün annesi! - aktarmasına göre, Nâzım, Bir Ayrılış Hikâyesi adını verdiği şiirini Şükûfe Nihal Hanım için yazdı. Şiir, ‘Bir kitap düştü yere / Kapandı bir pencere / Ayrıldılar,’ diye bitiyordu.
Şükûfe Nihal Hanım’a âşık çok sayıda şair vardı. Bunlardan biri de Faruk Nafiz Çamlıbel’di. Çamlıbel; Yıldız Yağmuru isimli şiirinde aşkını açıklıyordu. Nâzım ile kıyaslanınca hayli şanslı sayılabilirdi. Şükûfe Nihal de Çamlıbel’e olan duygularını Yalnız Dönüyorum isimli romanında anlatıyordu.
Başka bir yazımızda da Çamlıbel’in derin sevdasını ele alırız.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Süzme Haber