Melek Girmez Sokağı, 1812’deki veba salgını ile ününe ün kattı.
Daha önce ise adını zina ve sayısız cinayetle duyurmuştu. Sokağın iki yanına dizilmiş binaların alt katlarında kahvehâneler, kayıkhâneler ve dükkânlar vardı. Üst katlardaki bekâr odalarında ise, suç işlemeyi alışkanlık haline - daha doğru ifade ile suçu meslek edinmiş! - getirmiş yeniçeriler, belâlılar ve fahişeler kalırdı. Sokak, fuhuşun merkezi gibiydi.
2. Mahmut’un hükümdarlığında, - 1812’de! - İstanbul tarihinin en etkili ve korkunç veba salgınlarından birine daha sahne oldu. Her gün 50 ile 100 arasında cenaze defnediliyordu. Bazı tarihî kaynaklarda ise, sayı, 900 ile 1000 arasındaydı.
Tarihçilerinin kayıtlarına göre, başta Tahtakale ile Bahçekapı arasında bulunan evler, meyhaneler, bekâr odaları şehirdeki fuhuş merkezlerindendi. Bilhassa odalarda binlerce bekâr erkek ve zina ile hayatını kazanan fahişeler kalırdı. Salgın, bekârların kaldığı semtlerde rekor seviyelere ulaşmıştı. Hükümdar 2. Mahmut, Galata, Tophane ve Üsküdar’da bulunan bekâr odalarının yıktırılmasını emretti. Melek Girmez Sokağı’ndaki yıkım sonucunda manzara yürek parçalayıcıydı: Çok sayıda çürümüş-kokmuş erkek, kadın ve bebek cesedi ortaya çıktı. Yıkımda sadrazam vekili Rüştü Paşa bizzat bulundu. O yıl, ramazan bayramı kutlamalarında salgın felâket haline geldi. Günlük ölü sayısı 3 bine kadar çıktı. Padişah, ulemadan manevî çözüm yolları bulunmasını istedi. Ulema, - temizlendikten sonra! - sokağa bir cami yapılmasını ve adının Hidayet Camiî olmasını önerdi. 1813’de, 2. Mahmut’un emri ile ahşap cami yaptırıldı. Alınan sıkı tedbirlerle da veba salgının önü alındı.
2. Abdülhamit’in saltanatında, cami, 1887’de dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından projelendirildi; yıktırıldı ve taştan - yeniden! - inşa edildi. Cami, İstanbul’un işgali sürecinde kapalı kaldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında deri deposu yapıldı. 1983’de ise baştan sona onarıldı ve ibadete açıldı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Süzme Haber