Ayasofya’da Cuma hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın sol elinde kılıçla minbere çıkması yadırgandı/- kimi çevrelerce de! - eleştirildi.
Hükümete yakın tarihçilerin açıklamasına göre, İstanbul’u fetheden Sultan 2. Mehmet de kıl(dır)dığı ilk Cuma namazından önce, hutbeye çıkarken - savaş meydanında taktığı! - kılıcı yanındaydı. Bir gelenek başlatmadı, aksine mevcudu - belirli esaslara bağlayıp! - sürdürdü. Edirne fethedildiğinde (1361 (1371(?)) 1. Murat da aynı şekilde davrandı. Kılınan ilk Cuma namazında kılıcını yanından ayırmadı.
Rivayete göre, kılıçla cemaatin önüne, aynı şekilde hutbeye çıkmak, Halife Ömer’e (585 - 644) kadar uzanırdı. İslâm devletinin 2. Halifesi davranışıyla, camideki haziruna ve kendisini izleyen halka beldenin savaşarak/kılıç gücüyle alındığını hatırlatırdı.
Kimi İslâm tarihçileri ve hadisçilere göre ise durum biraz daha farklı ve eski tarihliydi. İslâm Peygamberi, hutbe irat ederken yay veya asaya dayanırdı. Asa, uzun, düzgün, sağlam ağaçtan yapılır, üzerine yük bindiğinde bükülmezdi. Verilmek istenen mesaj: ‘Devlet sağlam ve dışarıdan gelebilecek her türlü saldırıya karşı mukavim,’ demekti.
- Peygamber’in Sünneti Olduğu Savunuldu… -
Kimi fakihler, Hazret-i Peygamber’in davranışını/sünnetini bazı halife/hükümdarların sürdürdüğünü kaydedecekti. Hanefî fukahası - özellikle de Sünnî fakihler! -, İslâm Peygamberi’nin mirasının sürdürülmesini savundu. Emevi ve Abbasi dönemlerinde halife/hükümdarlar, kılıç kuşanarak, hem İslâm’ın fetih gücünü, hem devletin ciddiyetini, hem kudretini göster(ir)di. İlerleyen asırlarda uygulama ritüelleşti. Kılıç gücüyle ele geçirilen ülkelerde cami yapılan mekânlarda tekrarlandı.
İslâm halifeleri, diğer İslâm devletlerinin hükümdarlarına da ruhsat verip kılıç kuşanma hakkı/imtiyazı tanıdı. Kıymetli mücevherlerle süslenmiş, sanat değeri yüksek kılıçlar bizzat gönderildi.
Anadolu Selçuklu Devleti’nde, sonrasında kurulan Anadolu Türk Beyliklerinin bazılarında benzer merasimlere rastlandığı kayıtlara geçti. Battal Gâzi’nin torunlarından Melik Ahmet Danişment Gazi, Tokat, Amasya, Samsun, Çorum civarlarını fethetti. Bazı kiliseleri camiye çevirdi ve Cuma hutbelerinde kılıcını yanından ayırmadı. Kılıç gücüyle/savaşılarak alınan bölgelerde uygun binalar - özellikle de kiliseler! - camilere dönüştürüldü. Samsun’un Ladik ilçesindeki Cuma Camii, tarihte kaydına rastlanılan/ulaşılan ilk örneklerden sayılabilirdi. Adı geçen mabette görevli imam, 1075’den beri Cuma namazından önce elinde kılıçla hutbe vermeye çıkardı. Aynı uygulama Kocaeli’ndeki Gâzi Süleyman Paşa ile Amasra’daki Fatih Camii’nde de süregeldi.
- Osman Gâzi de Kılıç Kuşandı… -
Osmanlı’da kılıç kuşanma töreninin/geleneğinin ilk örneği Osman Gazi döneminde görüldü. Anadolu Selçuklu Hükümdarı, Osman Bey’in Bizanslılara karşı kazandığı başarılarını ödüllendirdi. Çeşitli hediyeler ve uç beyliğini resmileştiren/sembolize eden kıymetli kılıç yolladı.
Ama çoğu tarihçilerinin kayıtlarına göre, Osmanlı hükümdarlarının sürdürdüğü kılıç kuşanma geleneğinin ciddi ilk uygulayıcısı Sultan Birinci Beyazıt idi. Kahire’deki Abbasi halifesi el-Mütevekkil’in yolladığı kılıcı, Emir Sultan’ın elinden aldı. 2. Murat da aynı zatın katıldığı ve dua ettiği merasimle kılıcı beline bağlayacaktı.
Ama kılıç takma ritüelinin esaslarını belirleyen Fatih Sultan Mehmet’ti. Hocası Akşemsettin’in elinde kılıcını kuşandı.
Osmanlı’nın son hükümdarı, Sultan Mehmet Vahdettin’in kılıcını Senusi Tarikatı’nın şeyhi Ahmet Senusi taktı.
- Fetih’e Direnenler ‘Kılıç Hakkı’na Tabi Tutuldu… -
İstanbul’un fethine direnen bölgelerdeki kiliseler - ‘kılıç hakkı’na tabi tutulup! - camiye çevrildi. Savaşmadan teslim edilen mahallelerde dini yapılara dokunulmadığı tekrar edildi. Ayasofya, o güne kadar fethedilen en muhteşem anıt eserdi ve Bizans direnişinin/muhalefetinin simgesi sayıldı.
Kılıç, hutbeye çıkan şahsın sağ elinde ise, ‘kullanılmaya hazır’dı. ‘Savaşılacak ve düşmana hak ettiği ders verilecek’ti. Sol elde taşınıyorsa, ‘barış dönemi’ydi. ‘Huzur ve refah sürecek, dosta güven, düşmana korku salınacak’tı.
Tarihin yazdığına bakılırsa ‘kılıçla görünmek’, her iki şık için de yeterince hazır olunduğunun belirtisiydi.
Günümüzün Yeni Osmanlıcıları, Ayasofya’da unutulan/tarihe terkedilen bir geleneği yeniden hatırlattı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Süzme Haber