Necmettin Erbakan ile Süleyman Demirel, İTÜ’den tanışırdı. Demirel, Erbakan’dan bir yıl önce okula girmişti. Erbakan’ın açıklamasına/tesbitine göre, 1942’de yapılan sınavda kazanan 100 kişi arasında 100./sonuncu sıradaydı. Erbakan bir yıl sonra, 1943’de okula kaydını yaptırdı. Sınavı 2 bin katılımcı arasından 10. kazandı. Her ikisi de makine mühendisliği eğitimi alacaktı; ama Demirel 2. sınıfta bölüm değiştirdi: İnşaat mühendisliğinde karar kıldı. Erbakan’ın anlatımına göre, Demirel okulda sessiz ve silik bir öğrenciydi. Çok arkadaşı yoktu; koridorlarda tek başına gider gelirdi. Erbakan iftihar listesine girerek mezun oldu. Demirel ise ikmale kaldı ve 1949’da mezun olabildi.
İkili arasında okul sıralarında başlayan tatlı bir rekabet söz konusuydu. Süleyman Demirel, Demokrat Parti’nin son döneminde, DSİ (Devlet Su İşleri) Genel Müdürlüğü yaptı. Sonra siyasete girdi; önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı seçildi. Erbakan, evvela akademik kariyeri seçti. Branşında yıldızlaştı; alanında pek çok icada imza attı, her birinin patentini aldı. Ama siyaset cazip geldi; politika yapmak istedi. Okul arkadaşı Demirel’in genel başkanı olduğu Adalet Partisi’nden Konya Milletvekilliği için aday oldu; ama listeye alınmadı. Sonra aynı şehirden seçime bağımsız girdi ve kazandı.
Aslına bakılırsa, Erbakan ile Demirel arasındaki rekabet ve çekişme yıllar geçtikçe yoğunlaştı. Demirel, Erbakan’ın yükselişine, ülkenin kaderinde söz sahibi olmasına sıcak bakmıyordu.
Erbakan, 1967'de de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin Genel Sekreterliği’ne getirildi. 25 Mayıs 1969 yapılan seçimde de TOBB'un Genel Başkanlığı’na seçildi. Demirel’in başkanlığındaki hükümet seçimleri iptal ettirdi; Erbakan’ın önüne set çekti. Ama Erbakan iptal kararı tanımadı; direndi. TOBB’daki makam odasını üzerine kilitledi. Kendine destek veren MTTB’li ve Ülkü Ocaklı gençler de binayı ablukaya aldı; sık sık yinelenen sloganlarla desteklerini gösterdi. Muhafazakâr kanatta Süleyman Demirel’in mason locası üyesi, ABD yanlısı, Erbakan’ı hiç sevmediği, vb. gibi iddialar dillendirilirdi. - Erbakan’a reva görülen hareket, Demirel hakkındaki söylentileri doğrular mahiyetteydi! Demirel, Erbakan’ın ülke kaderinde olası etkinliğine rıza göstermiyordu… - Tekrarlanan sloganlardan birisi de, ‘Kahrolsun Masonlar!’dı. Destekçiler, makam katından merdivenlere kadar her yeri, her bölümü doldurdu. Polisin binaya girmesini engellemeye çalıştılar. Ama, çatışmadılar.
Söylentiye bakılırsa, Başbakan Süleyman Demirel, Emniyet Genel Müdürü İbrahim Ural’a kesin talimat vermişti: ‘Atın bu adamı, kardeşim!’ Demirel kısa, ama etkili bir operasyon yapılmasını istemişti. Ankara Valisi de harekat izni/emri vermişti. Olayı izleyenler arasında çok sayıda gazeteci ve foto muhabiri vardı. Bir polis ekibi, ‘başkanlık katı’na kadar çıkmayı başardı. Beklemedikleri/beklenmedik bir durumla karşılaştılar. TOBB Başkanı seçilen Necmettin Erbakan, makam odasını içeriden kilitlemişti; kapıları açmamakta kararlıydı, direniyordu.
Ekip, kapıyı açamadı; kırmayı denemedi. Gazeteciler olayı büyütebilir, hükümet aleyhine kullanabilir, Erbakan’ın direnişini haklı çıkarabilirlerdi/gösterebilirdi. Ankara Emniyet Müdürlüğü ile bağlantı sağlandı. Hırsızlık Masası’nında, eline çabuk/becerikli bir ‘her türlü kilidi ustalıkla açabilen!’ hırsız olup olmadığı soruldu. Sonunda, başkentin tanınmış çilingiri Çopur Hüseyin bulundu; kapı açılabildi. Erbakan masasına oturuyor ve kapıdaki çalışmaları izliyordu. Koltuğundan kalktı, odasına girenleri karşıladı. Yapılanın kanunsuzluğunu iddia etti; ekibin sorumluluğunu hatırlattı. Fakat sonuç alamadı.
Demirel istediğini yaptırmıştı.
Ama Erbakan da yenilgiyi kolay kabullenmezdi. TBMM’ye bağımsız milletvekili kimliğiyle girecekti. Gelecekte de okul arkadaşına zor anlar yaşatan, en ciddi eleştirileri yönelten, bazen de koalisyon kurabilen bir birliktelik sergileyecekti.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Süzme Haber