1962’nin Eylül ayı idi. Yeşilçam’ın yeni parlayan/istikbal vaadeden yıldızı Türkan Şoray yeni filmi Zorlu Damat’ta Ayhan Işık’la kamera karşısındaydı. Yönetmen Hulki Saner’di; senaryo Orhan Aksoy ve Saner’e aitti. Mekan olarak Tarabya’daki Villa Zarif Otel seçilmişti. Otelde sadece film ekibi kalmıyordu. Galatasaray futbol takımı da, ünlü İtalyan ekibi Milan’la yapacağı karşılaşma için otelde kampa girmişti Galatasaray ekibinin başında da kulübün As Başkanı Rüçhan Adlı vardı. Adlı, otelde film çekildiğini öğrenince meraklandı. Film kadrosunda Türkan Şoray’ın bulunduğu haberi kalbinin ritmini daha da değiştirdi. Şoray’ı Köyde Bir Kız Sevdim’den başlayıp bütün filmlerini izlemiş ve derin hayranlık duymuştu. Cesaretini toplasa bir mektup yazıp imzalı resmini isteyebilirdi. Ama toplumsal statüsü ve yaşı nedeniyle cesaret edememişti. Çekimin yapıldığı salonun bir kenarına çekilip oyuncuları seyre koyuldu. Bir süre sonra bir sesle kendine geldi; daha doğrusu rüyası bölündü:
‘Türkan Hanım’ın başı ağrıyor. Bir ağrı kesici bulun!’
Hemen sete koştu, hapı yetiştirdi. O anda ikilinin gözleri birbirine kilitlendi. Zaman durdu, hap veren el uzandı, ama kımıldamadı. Sonra ilk davranan Şoray oldu. Kendisine sunulan hapı aldı; gözlerini ayırmadan teşekkür etti. Karşısında hayallerinin adamı duruyordu. - Uzun boylu, yakışıklı, şakakları hafif kırlaşmış, yeşil gözlü, güven veren tebessümlü, olgun/durulmuş bir erkek hayal ederdi! - Görür görmez kalbinin aktığını/kaydığını hissetti; fakat belli etmedi. Yeterince tanımıyordu; üzerine çığ düşmüş gibiydi. Şoray kendisini topladı ve teşekkür etti. Adlı ile Şoray bir süre görüşemedi ya da görüşme fırsatı yakalayamadı.
Adlı’nın şoförü, ikilinin arasını buldu. Ali Sami Yen Stadı’nda Galatasaray lig maçı oynuyordu. Rüçhan Adlı da diğer yöneticiler gibi şeref tribünündeydi ve heyecanla maçı izliyordu. Şoförü yanına geldi; şaşkın şaşkın baktı ve sonra yutkunarak dedi ki:‘Beyefendi! Türkan Şoray ve annesi kapıda... Maçı seyretmeye gelmişler. Sizi görmek ve içeriye girmek istiyorlar…’
Rüçhan Adlı’nın eli ayağına karıştı. Yüreği ağzına geldi. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemedi. Heyecanı kıpkırmızı kesilen yüzünden okunuyordu. Sevinç yüklü bir ses tonuyla:
‘Maç seyretmeye mi gelmişler,’ diye sordu. Hemen yerinden kalktı; koşar adımlarla stadyum kapısına gitti. Tanınmış bir yöneticiydi; ünlü bir yıldızla yan yana maç izlediği haberi gazetelerce yayınlanırsa, beklemediği tepkilerle karşılabilirdi. Şoray ve annesini Boğaz’da çay içmeye davet etti. Böylece Adlı ile Şoray arasındaki samimiyet ilerledi.
Adlı’nın şoförü çok uyanık bir tipti. Patronunun Şoray’a beslediği hisleri ve hayranlığı farketmişti. Türkan Şoray’ın evine gitmiş, ‘Rüçhan Bey, sizi maça davet ediyor,’ demişti. Şoray da yanına annesi Meliha Hanım’ı alıp davete icabet etmişti. Ama Adlı davetten haberdar değildi.
İkilinin Boğaz’daki çay sefası sonrası buluşmaları çoğaldı. Beraber yaşamaya başladılar. Adlı’nın evliliği birlikteliklerini etkilemedi.
Adlı ölümünden önceki röportajında şöyle demişti: ‘Beni hayatım boyunca onun kadar kimse sevmedi. Onu da benim kadar kimse sevemez…’
Rüçhan Adlı, Türkan Şoray’a vakit buldukça kısa mektuplar yazar ve her seferinde satırlarına ‘Sultan!’ diye başlardı. Gönlünden kopan şiir yüklü satırlar sıralanırdı. İkilinin aşkı tam 23 yıl sürdü.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Süzme Haber