Reşit Galip, Atatürk’ün önerisiyle milletvekili adayı oldu ve Ocak 1925’de TBMM’ye girdi. Gazi’nin Mersin ziyaretinde yaptığı konuşma ile sivrildi. Dr. Reşit Galip, sivri/keskin söylemiyle hayatı boyunca zirveyi de gördü, tepe taklak da oldu. Tavizsiz/inanmış bir Türk milliyetçisi ve Atatürkçü’ydü. Genç cumhuriyetin devrimlerine sıkı sıkıya bağlıydı, idealist savunucusuydu. Devrimler söz konusu olunca kimseyi tanımaz, sözünü sakınmazdı.
Dolmabahçe’de yenilen bir yemek sırasında, devrin Millî Eğitim Bakanı Esat Mehmet Sagay’ı ‘gerici olmakla’ suçladı. Sagay, Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye’den öğretmeniydi; aralarında yıllara dayanan bir dostluk ve güven vardı. Dr. Reşit Galip de yeni kurulan Halkevleri’nin yönetimindeydi. Esat Mehmet, kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini,’ söyledi. ‘Kısa sürede bir tamim yayınlayacağını ve daha kapalı kıyafetler giymelerini isteyeceğini’ de ekledi. Dr. Reşit Galip hemen araya girdi; muhatabının konuşmasını bitirmesine bile fırsat tanımadı:
‘Çok yanlış ve hatalı düşünüyorsunuz, beyefendi,’ diye söze başladı. ‘Bu düşünceniz bir gericilik örneğidir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. Devrimlerin en önemlisi, kadınlara verilen haklardır. Büyük kurtarıcının huzurunda, devrimleri zedeleyecek/geri götürecek eylemlerden bahsedilmesi küstahlıktır; hoş görülemez…’
Dr. Reşit Galip’in ani ve sert çıkışı sofrada bomba etkisi yaptı. Mustafa Kemal Paşa, milletvekili de olsa, tavizsiz devrimci de olsa, hareketi kabul edemezdi. Ama Dr. Reşit Bey konuşmasını sürdürdü:
‘Af buyurunuz, Paşam. Devrimlerden taviz verilemez… Bu kokuşmuş kafayla da devlet yönetilemez…’
Atatürk’ün kaşları çatıldı. Kelimelerini tane tane seçti ve üzerine basa basa tekrarladı:
‘Sözlerinizde ölçülü olunuz…’
Reşit Galip, söylenileni duymamış gibi yaptı. İdealist, tavizsiz tutumunu doruğa çıkardı:
‘Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis’te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Millî Eğitim Bakanı yapmak hatadır…’
Mustafa Kemal Paşa, yanındaki genç milletvekilini yeniden uyarma ihtiyacı hissetti:
‘Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır; benim de hocamdır. Beni okutması sence bir değer taşımıyor mu?’
‘Kusura bakma, Paşam, taşımıyor! Okuttukları içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış, ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır…’
Atatürk daha fazla dayanamadı; kaşlarını çattı; azarlayan bir ses tonuyla son noktayı koydu:
‘Bu sofrada hocama ve bir Millî Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize izin veremem!’
Reşit Galip ikazı görmezden geldi; coştukça coştu. Karşısında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa olduğunu unuttu, kendini haklı göstermeye çalıştı:
‘Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum/beklemiyorum. Hata yapsanız, sizi de aynı şekilde eleştiririm.’
Atatürk yine de nezaketi elden bırakmadı; ateşli hatibi kırmak, refüze etmek istemiyordu. Sağ elini kaldırıp, ‘Yoruldunuz! Buyurun, biraz istirahat ediniz,’ diyerek sofradan kalkmasını bekledi.
Genç devrimci, Dr. Reşit Galip’in denileni yapmaya niyeti yoktu. Sofradakilerin taş kesilmesini sağlayan ünlü cevabını yapıştırdı:
‘Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır!’
******
Her zaman milletinin yanında durmayı şiar edinen büyük devrimci, milliyetperver, vatansever Dr. Reşit Galip, Andımız adı verilen ve her sabah öğrencilerimizin tekrarladığı metni ilk yazandı. Kısa süre Millî Eğitim Bakanlığı yaptı. Para, mal, mülk sahibi olmadı. Öldüğünde cebinde 5 lira nakit parası vardı. Hiçbir bankada hesabı çıkmadı. Evindeki binlerce kitabı kızlarına miras kaldı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Süzme Haber